top of page

Bir sinema aşığı, film gurusu veya bazı filmlerin hak ettiği değeri görmediğine inananlardansan, en yakın zamanda Fil’M Hafızası’na katılman gerektiğinin altını çizerek belirtmek isterim.

 

Hollywood filmlerini izlemeyenimiz yoktur; aşk filmlerinde ellerinde peçeteyle çaktırmadan ağlayan hanımlar, aksiyon filmlerindeki efektlerde kendinden geçen beyler, animasyon filmlerine gülerken salonları inleten çocuklar, baylar, bayanlar… Hepimizin vardır bir favori Amerikan filmi. Lakin bir de öyle filmler var ki hikayesi, oyunculuğu ve müzikleri ile kendine hayran bırakan ancak çekildiğinden çok azımızın haberi olan ve bu sebeple hak ettiği değeri göremeyen... Aslında farklı ülkelerin kültürlerini, oralardaki hayatları ve hikâyeleri düşününce kaliteli film yelpazesinin ne kadar geniş olabileceğini anlamak hiç de zor değil. Fil’M Hafızası da popüler kültürle olan bu savaşta malup gelmiş, buna rağmen “unutulmaya yüz tutmuş” klişesini kabul etmeyen filmleri bulan ve onlara nefes veren bir topluluk.

Fil'M Hafızası

Fil'M Hafızası

Yerli ve yabancı birçok bağımsız kısa filmin meraklısıyla buluşmasına olanak sağlayan Fil’M Hafızası, Ocak 2011’de bir Facebook sayfası olarak hayata geçmiş. Kısa sürede gördükleri yoğun ilgi ekibi cesaretlendirmiş ve bir websitesini yayına sokmuşlar. “Sinema yalnızca sanal ortamda olmaz, bir arada izleyelim, tartışalım, eğlenelim” diyerek her ay bir etkinliğe imza atıyorlar. Fil’M Hafızası şuan farklı sponsorların da desteğiyle gönüllü bir sosyal sinema platformu olarak yoluna devam ediyor.

 

Platformun kurucusu Öncü Gülmez, 1978 doğumlu. Kendisi bir sinema tutkunu, özellikle de Yeşilçam filmlerine sevdalı. Hollywood filmlerini pek seyretmediğini, evde DVD’yi, sinemaya tercih ettiğini ve hergünün kendisi için film günü olduğunu belirtiyor. Düzenledikleri etkinliklerden biri olan “High Tension Night’ta” buluştuk ve soruları önümüze alıp oturduk bir masaya…

Etkinlik, Sinema, Film
Film Hafızası’nı bir de kurucusunun agzından dinleyelim? Nedir, nasıl basladı?

 

Kendi arkadaşlarım ve onların çevrelerindeki kişilere ilginç film önerileri getirmek amacıyla kurulan bir Facebook sayfası olarak başladık. Takipçi sayımızın artmasıyla sayfanın içeriğini büyüterek bir web sitesi şeklinde yola devam etmek gibi farklı fikirler oluşmaya başladı. Bunu tek başıma başaramayacağımı biliyordum. Sermaye ayırmadan, gönüllülerle başarabilir miyiz diye düşünürken bir deneme sürecine girmiş olduk ve gördük ki sinema adına değişik işler yapmak için bekleyen aslında birçok kişi varmış. Büyüme yolunda ekibi kurarken de oldukça profesyonel çalıştık diyebilirim. Bir iş başvurusu yapılıyormuş gibi CV’ler toplanarak, yoğun görüşmeler sonucu aramıza katılacak kişilere karar verdik. Şuanda da ekibe yeni girenler için 1 aylık deneme süreci koyuyor, kimyamız tutarsa yola birlikte devam ediyoruz. Bu şekilde ilk ekibi kurduktan sonra, Film Hafızasını bir marka olarak konumlandırma fikriyle yola çıktık. Marka iletişim stratejimiz, vizyonumuz, misyonumuz, değerlerimiz, hedeflerimiz nedir bunları belirledik. Sonrasında bir web sitesi içeriği oluşturuldu. Fakat isteğim her şeyin yalnızca sanal ortamda gelişmesi değildi. İnsanları dijital dünyadan çıkartıp bir şekilde sinema ile sosyalleştirebilmek düşüncesi ile 2012 yazında etkinliklerimizi başlattık. Bu etkinliklerin ilki Film@9 ismiyle açıldı. “Aksam saat 9’da film var gelin” demek istedik kısaca insanlara. Kısa film gösterimleri, sinema ile ilgili ödüllü küçük yarışmalar, Dj Performansları... İnsanların hem keyifli bir gece geçirmeleri hem de farklı filmleri izleyebilmelerine olanak sağlamak için çalışmaya başladık. Etkinlik alanları olarak da her zaman farklı mekânları seçmeye özen gösterdik. İnsanların sinema ile karşılaşmayı beklemediği, fakat oturup bir film izlemenin sinema salonunda izlemekten daha çok keyif vereceği mekânları seçmeye dikkat ettik. Örneğin bir otelin terası, bir bar ya da restaurant. Şuan için hayallerimizden biri de terk edilmiş bir fabrikada gerçekleştirmek. Sinema salonlarına sıkışarak ardı ardına filmler izlemektense farklı mekan ve konseptler oluşturarak daha keyifli alternatifler yaratmaya çalışıyoruz.

 

 

Bu kadar büyüyeceginizi tahmin edebiliyor muydunuz?

 

Gerçekten etmiyordum. Özellikle Facebook ve Twitter takipçilerinden çok film gösterimlerine katılım,  etkinlik sonrası ve ertesi gününde aldığım yorumlar benim için daha önemli. Sosyal medyada takip edip etkinliklerin hiç birine katılmamış çok kişi var. Dijital dünyanın gerçek dünyadan farkını bu noktada görebiliyor insan. Senin yaptığın her paylaşıma yorum yapan kişilerin çoğu aslında yaptığımız etkinliklere hiç katılmamış kişiler olabiliyor. O yüzden her iki tarafı da dikkate alıp, bilinçli bir şekilde yorumlamak lazım sonucu.

Hemen soralım o zaman, ilerisi için planlarınız neler?

 

Kendi mekânımız diyebileceğimiz, gösterimler yapabileceğimiz bir yer açmak istiyoruz öncelikle. İçinde kendi cafesi, restaurantı, terası olan bir yer düşünüyoruz. Mekânın bir bölümünü film atölyesi olarak tasarlayarak orada eğitimler vermek istiyoruz.

 

Bunun yanı sıra kurumsal şirketlerden bir tanesiyle ortak bir çalışma yürütmeye başladık. Şirket çalışanlarına film çözümlemesi ve analizleri gibi sinema eğitimleri veriyoruz. Bu eğitimleri kendi bünyemizdeki sinema eğitimi almış, alanında oldukça bilgili ve başarılı çalışanlar vermekte. Gerçekten büyük bir başarı hepimiz için, bilinen birçok sinema eğitim merkezini bu konuda geride bırakarak anlaşma sağladık diyebiliriz. Tabii buradaki öncelikli amaç ağır bir eğitim değil, bir yandan çalışanların iş ortamı dışında sosyalleşmesini sağlarken diğer yandan onları bu alanda bilgilendirebilmek ve yeni şeyler keşfetmelerini sağlamak. Eğlence ve eğitimin bir arada olduğu nadir platformlardanız diyebilirim. İleride de hedefimiz bu tür anlaşmaları çoğaltarak sinema üstüne verilen eğitimleri yaygınlaştırmak.

İsme nasıl karar verdiniz? Buradaki “Fil” acaba siz misiniz?

 

Bir nevi öyle diyebiliriz. Hafızam çok kuvvetlidir, kolay unutmam. İzlediğim filmler arasında bazı sahneleri repliğine kadar hatırladıklarım vardır, özellikle yeşil çam filmlerinde. Facebook sayfasını açmadan önce ismine karar verme aşamasında yaratıcı bir şey koymak istedim. Biraz düşündükten sonra Fil’M Hafızasında karar kıldım. Bir filin hafızası kadar kuvvetli, bazı filmler gibi unutulmaz.

Sinemayı Ayı’yla Sevdim

 

Korku ve gerilim türünde kısa filmlerin gösterildiği gecede misafirleri Dünay Kılıç ağırladı. Bu türdeki filmlere olan merakı ile de bilinen genç yönetmeni kız arkadaşının yanından kaçırdık ve keyifli bir söyleşiye başladık. İstanbul’da en çok Moda’yı seviyor, yaz mevsimi favorisi, en iyi fikirlerse aklına yürürken geliyor. Elbette ki sorularımız bununla bitmiyor…

 

Son birkaç yılda çıkan filmlere bakarak yorum yapmak gerekirse, bir yönetmen olarak Türk sinemasının dünyadaki yeri hakkında fikriniz nedir?

 

Kıyaslayacağımız alan Hollywood olacaksa eğer, işin Know-How’ından teknik kısmına, hikâyenin işleniş ve anlatış şekline kadar hala kat etmemiz gereken çok yol var. Güzel hatta harika işler çıkıyor Türkiye’de o ayrı. Ancak genele vurduğumuzda bir eksiklik söz konusu. Bu konuda, özellikle sinema için yapılması gereken şey bence “Kendilerini izletmek için ne yapıyorlar” sorusuna cevap bulabilmek. Onların en büyük özelliği, bir konuyu farklı şekilde tekrardan işleyerek seyirciye sunmalarına rağmen hala satabiliyor, izleyiciyi kendilerine çekebiliyor olmaları. Öte yandan Türkiye hikâyelerle dolu bir ülke, bunu kullanabilmek ve doğru şekilde beyaz perdeye aktarabilmek gerekir.

 

 

Siz kendinizi Avrupa sinemasına mı yoksa Hollywood’a mı daha yakın görüyorsunuz?

 

Ben Hollywood’cuyum kesinlikle. Bana sinemayı sevdiren ve hayatımda gittiğim ilk film olan Ayı (The Bear) filmi bir Fransız yapımı olmasına rağmen ilerleyen zamanlarda Rocky ve Rambo filmleri ile Hollywood çok farklı bir ambalajla çıktı karşıma. Onun çok ayrı bi havası, parıltısı var.

 

 

Okan Bayülgen ile çalıstıgınızı biliyoruz, nasıl tanıstınız?
 

Okan Bayülgen’le çalışmaya başlamamızın aslında metafiziksel bir tarafı var. Kendisini hiç tanımazdım, sadece televizyonda gördüğüm kadarıyla biliyordum. Programını izlerken yönetmenliğe hevesli biri olarak “Sketchlerini biz çeksek nasıl olur acaba, çekebilir miyiz, nasıl yaparız” diye düşünürken, galiba o kadar çok istemişim ki bunu, bir televizyon kanalında düzenlenen “Çek Bakalım” adlı kısa film yarışmasında jüri olduğunu öğrendik. “Kendisiyle tanışmanın en kestirme yolu budur arkadaşlar, yarışmaya katılıyoruz” dedik. Bu sayede birlikte 2,5 sene çalışma fırsatı bulduk. Hayatımın en keyifli yıllarıydı diyebilirim. 

 

 

Okan Bayülgen’le çalısmak size neler kattı? Sizin için Okan’dan önce Okan’dan sonra gibi bir durum söz konusu mu?

 

Kesinlikle! Bir kere inanılmaz bir televizyon adamı. Zekâsını onunla çalışan herkes bilir zaten.  Televizyon dünyasında hızlı düşünebilmek ve tepki verebilmek çok önemlidir. Bunu bana katan, nasıl ayakta durulacağını öğreten kişilerdendir kendisi. Hem kaliteden ödün vermek istemeyen bir sinema sevdalısı olarak iyi işler çıkarabilmenin hem de hızlı karar verebilmenin nasıl başarılacağını öğretti bana.

 

 

Bundan sonraki kisisel projelerinizde özellikle beraber çalısmak istediginiz birileri var mı?

 

Bu biraz benim yarama tuz basmak gibi oldu. Benim bugüne kadar çektiğim bütün filmlerin görüntü yönetmenliğinden, kurgusuna, ses tasarımına her şeyiyle ben uğraştım. Bunun sebebi “hepsini tek başıma başarabiliyorum” değil, imkânsızlıklardan dolayı. Bu yüzden beni anlayabilecek ve benim de anlaşabileceğim bir ekip kurabilmeyi çok isterim.

 

Oyuncu olaraksa, psikolojik gerilim temalı, kısa metrajlı “Kuyu” adında bir hikâyenin senaryolaştırılması ile uğraşıyoruz. Şenay Gürler’e hikâyeden bahsettim, benim kadar heyecanlandı proje ile ilgili. Umarım en kısa zamanda çalışmaya başlayacağız kendisiyle. Onunla gerilim çekmek keyifli olacak.

Yönetmen, Sinema, Film
Sabah kalktıgınızda yaptıgınız ilk sey nedir?

 

Sabah kalkmam! (Gülüyor) Güzel bir örnek değilim bu konuda. Kalktığımdaysa çayımı alır yanında bir sigara yakarım. Genelde çay kesmez üstüne kahveyle devam ederim. Ayılma sürecim böyle geçer.

 

 

Gündüz mü daha verimlisiniz yoksa gece mi?

 

Gündüzü ben daha çok ayılmak için kullandığım için, gece yaşayan biriyim diyebilirim. Bu tür işlerle uğraştığınızda bir de para kazanmaya başladığınızda geceniz gündüzünüz pek kalmamış oluyor zaten. Her an her saatte işe gitme ihtimaliyle yaşamaya alışmak gerekiyor.

 

 

Hayatı film kareleri olarak gözlemlediginiz olur mu yoksa o kadar da delirmemek mi lazım?

 

Olmaz mı, hayat bunlardan oluşuyor zaten. Örneğin, geçenlerde kız arkadaşımla arabada tartışıyoruz, bizim için baya ciddi bir konu hakkında. O esnada bizden daha hararetli tartışan bir çift geçti yanımızdan. Kedinin tüyü! Buydu birbirlerine bağırmalarının sebebi.  Senaryo yazarken böyle bir anı entegre etmeyi düşünemeyebilirsin ama o an yaşarken diyorsun ki “Sahneye bak!” Hayatın içinden gözlemler her zaman daha kolay yerleştirilir hikayeye.

Hayatınızı bir film olsa, ne tür bir soundtrack tercih ederdiniz?

 

Ben Güney Kore sineması hayranıyım. Çok etkileyici hikâyeler, filmler çıkarıyorlar. Kullandıkları müzikler de bir o kadar etkileyici. Müzikleri filme çok iyi yediriyorlar. Eğer benim hayatım da o şekilde etkileyici bir film olacaksa kullandıkları müziklerden gitmek isterdim.

 

 

Yönetmen olmak isteyen gençlere neler önerirsiniz?

 

Ne istediğinizi biliyorsanız eğer, ilk adımı atmışsınız ve birçok kişiye kıyasla oldukça şanslısınız demektir. Kendinizi bilmek, tanımak bunun için çok önemli. Karar verdikten sonra, yarışmalara katılın. Diğer insanlarla kendinizi kıyaslayın ve nerede olduğunuzu, ne kadar yol aldığınızı, hatalarınızı ve eksiklerinizi görün. Bol bol film izleyin, film çekin. Fakat şunu unutmamak lazım; güzel bir hikâyeniz yoksa çektiklerinizin pek bir özelliği olmayacaktır. Bunun için de çok okumak gerekir.  Okuduğu kadar yeni fikirler düşer insanın aklına ve genişletir bakış açısını.

Begen:
Paylas:
Yazı:

Can Avcı,

Görsel:
bottom of page