
Herkes metro istasyonuna bir yerlere gitmek için gelir, bizim gitmek istediğimiz yer metro istasyonunun kendisiydi. Çünkü Gayrettepe metro istasyonunun en karanlık köşesinde, hayata bakış açını gerçek anlamda değiştirecek muhteşem bir sergi yer alıyor; Karanlıkta Diyalog!
Sergiyi Türkiye’ye getiren Hakan Elbir, güler yüzlü ve enerjik tavrıyla bizi karşılıyor. Dialogue in The Dark projesi önüne geldiğinde sıradan bir sergi olarak değerlendirmiş. İlk kez bir buçuk sene önce Almanya'da deneyimlediğini, her şey bir yana özellikle rehberlerinden çok etkilendiğini söylüyor. Yaptığı işten bu kadar memnun olan çok az insan görebilirsin.
Karanlıkta Diyalog
Serginin İstanbul'da yapılmasını teklif ettiklerinde ise Dialogue in The Dark'ın kurucusu Andreas Heinecke onları bu işten caydırmaya çalışmış. İşin çok zorlu ve masraflı olmasından yakınan Andreas “gelin bu işten vazgeçin, ben içine girdim çıkamıyorum” diye uyarmış. Fakat Hakan Bey ve ortağı Kerem Okumuş söz dinlememişler. 1 milyon Dolarlık yatırımla başlamışlar, sponsorların desteği yetmeyince de paranın kalanını kendi ceplerinden ödemişler.
İşin en zor ve en önemli kısmının ise rehberlerde olduğunu söylüyor. Türkiye'de nitelikli engelli rehberler bulamayacaklarını düşünmelerini kendi cahilliklerine veriyor. 6 Nokta Körler Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi'yle iletişime geçerek aslında durumun hiç de öyle olmadığını fark etmişler.
Görme engelli arkadaşlar rehber olabilmek için Almanya'dan gelen ekiple bir buçuk aylık eğitimden geçmiş. Eğitim sonunda işitme ve bedensel engelli dostlarımızı bile sergiyi rahatça gezdirebilecek kıvama gelmişler. Bu "onların projesi" diyor Hakan Elbir, "onlar bizim kahramanlarımız!"
Bu sergiden sonra hayata farklı bir gözle bakacaksın...
Serginin %70 doluluk oranıyla devam etmesinden memnun olan Hakan Bey, 9-14 yaş grubu çocukların ziyaretlerinin yetersizliğindense şikayetçi. Bu sergiyi çocuklara gezdirip erken yaşta "öteki" kavramını ortadan kaldırmayı planladıklarını söylüyor. Bunun için de Milli Eğitim Bakanlığı ve değişik kurumlarla iletişime geçiyorlar.
Sohbetimiz sonlanırken bizi sergi alanına güler yüzlü, güzel bir hanımefendi hazırlıyor. Tüm eşyalarımızı bir dolaba kilitledikten sonra karanlık salona giriyoruz. Hanımefendi bize önce bastonu nasıl kullanacığımzı öğretiyor, içerinin son derece güvenliği olduğunu söyleyerek yüreğimize su serpiyor ve parkurun tadını çıkarmamızı dileyerek uğurluyor bizi zifiri karanlığın içine.
Bir ses karşılıyor bizi karanlığın içinde. "Merhaba, ben İlhan" diyor. Böylece yüzünü göremesek de kahramanımızla tanışmış oluyoruz.

Dialog İstanbul Kurucu Ortağı Hakan Elbir ve Gönül Elçisi Ceyda Düvenci
İtiraf etmeliyim ki hayatımda bu kadar karanlık bir ortama ilk defa girdim. Herkes gibi ben de bir yerlerde ışık aradım, gözümün karanlığa alışıp cisimleri görebileceğimi düşündüm. Hiç öyle bir durum olmadı. İçeride parkta gezintiden, evde film izlemeye, vapurla boğaz turundan, İstiklal Caddesi'nde tramvay yolculuğuna kadar İstanbul'un bir çok ortamında bulunduk. Karanlıkta üç şeyin yardımıyla görebildik; bastonumuz, İlhan Bey ve sesler.
Turu tamamlayıp ışığa ulaştığımızda ise İlhan Beyi ilk kez gördük. Kafanızda hayal ettiğiniz, birlikte İstanbul’u gezdiğiniz kişiyi 90 dakika sonra görmek tarif edilemez. Bunu anlamak için sergiye mutlaka katılmalısın. İlhan beyi daha yakından tanımak, görme engelli dostlarımızı daha iyi anlayabilmek istiyoruz ve kendisini bir kaç soru için yakalıyoruz…
İlhan Bey 44 yasında, dogustan görme engelli, evli ve bir çocuk sahibi dünyalar tatlısı bir adam. Aynı zamanda koyu Fenerbahçe taraftarı. Küçüklügünde egitimini yarıda bırakmıs, "İsletme mezunlarının servis söförü oldugu bir ülkede okumak istemedim" diyor.
Sizin için renkler var mı?
Renkleri göremediğim kesin. Var mı, yok mu çok düşündüm. Kendimi bir hafta eve kapadım. Bütün renkleri kafamdan geçirmeliydim. Bütün renklerin farklı geliyor olması lazım bana. Eğer renklerin hepsi aynı ya da biraz farklıysa zaten renk yok demektir. Renkleri tek tek ezberime aldım. Sonra en güzel ve en çirkin rengi bulmaya çalıştım. Mesela sarı, bildiğim renklerin içinde en çirkin gelen renk oldu bana. Sarı, kanaryanın ve güneşin rengidir. Güneş güzeldir tabii ki ama sarı takım elbise giyip sokağa çıkan bir adam düşünsenize? En hoşuma giden renk de kırmızı oldu. Birbirine yakışan renkleri düşündüğümde ise kırmızıyla siyahı buldum. Aşık olduğum takımın (Fenerbahçe) renklerinin birbirine yakıştığını düşünmüyorum. Bu şekilde rengin olup olmadığını düşündüm. Benim kafamda renk var. Eğer bir gün kanıtlanabilirse göreceksiniz, sizin renklerinizle bizim renklerimiz arasında yalnızca ton farkı var.
Güzel veya çirkin var mı?
Elbette. İkiniz de hanımefendi olsaydınız mesela benim kafamda hanginiz güzelse oraya döner konuşurdum. Ki bu daha önce bir araştırma ile test edildi; benim güzel dediğim kadınlarla görebilen kişilerin güzel dediği kadınlar uyuşuyor. Sesi sadece duymuyoruz, dinlediğimiz için karakter analizi yapabiliyoruz. Aksi taktirde herkese güvenmek zorundasınız. Her "Gel" diyene gidersiniz.
Dünyanız karanlık mı?
Benim dünyam aydınlık. Sizinle az önce gezdiğimiz yer benim için de karanlıktı. Işık yok, led yok; beyin otomatikman oranın daha karanlık olduğunu düşünüyor. Ben içeride gözümü kapamış olsaydım sizinle bu kadar rahat hareket edemezdim.




Parkurda bir kaç defa görmek istemedigini söylediniz. Peki neden?
Ben doğuşta körüm. Dünyamı böyle kurmuşum. Her şeye bir güzellik vermişim. Anneme verdiğim güzellik örneğin, o kadar fazla ki ben annemi görmüş olsam o güzelliği bozmuş olurum. Ben 44 yaşındayım. Şimdi görebilsem hayata sıfırdan başlamış olurum. 44 sene daha lazım benim dünyayı tekrardan öğrenebilmem için. O yüzden "aydınlığı" istemem.
Görme yetinizi sonradan kaybetmis olmayı tercih eder miydiniz?
Hayır. Annenizi, eşinizi, çocuğunuzu görüyorsunuz ve sonra kaybediyorsunuz. Düşünsenize! Ama ben çocuğumu hep gördüm, yaşadığım gibi gördüm, bu hiç değişmedi. Bundan sonra da değişmesini istemiyorum; görmeyi istememe nedenlerimden biri de budur.
Bir dilek hakkınız olsa görmeyi isteyeceginiz 3 sey ne olurdu?
Kadıköy'de Fenerbahçe - Galatasaray, Fenerbahçe – Beşiktaş ve Fenerbahçe - Trabzonspor maçlarını seyrederdim. Emin olabilirsiniz!

Rüya görüyor musunuz?
Rüya görmekten kastınız görmekse, görmüyorum. Rüya bizim hayatımızda var; ses, doku, korkmak, sevinmek, üzülmek... Yaşanabilecek her şey var. İçeride mesela sizinle gemiye bindik. Rüyamızda gemiye bindiğimizi görüyoruz ama gemiyi görmüyoruz. Ben sizin simanızı görmüyorum, ne görebilirim ki rüyamda?
Sonradan gözünü kaybeden arkadaşımdan öğrendiğimi anlatayım. Önce belli bir zaman rüya görmüyorlarmış, görme yetisini yitirdikten sonra yaşadıklarını ise rüyalarında görmüyorlarmış.
Begen:
Paylas:
Yazı: Emre Donmaz
Karanlıkta Diyalog sergisi 20 Haziran'a kadar sürse de sen sonraya bırakma; görme engelli kahramanınla bir an önce tanış ve hayatın boyunca unutamayacağın bu muhteşem deneyimi kaçırma.